21 Haziran 2012 Perşembe

          Air Moldova ile yaklaşık 7 saat süren fakir ama gururlu yolculuğun ardından Moskova'ya ulaştım.Havaalanın önünden kalkan minibüsle Domodedovoskaya Metro İstasyonuna geldim.Metro kapandığı için bir taksiciyle pazarlık sonucu 20 Dolara anlaşıyorum.Hostelimin buraya olan uzaklığı 1 saat mesafe uzaklıkta.Hayatımda gördüğüm en çılgın ,hızlı taksi yolculuğumda adrenalin seviyem Gürcü taksicinin Hyundai Getz ile Lamborghini'ye kafa tutup yarışmaya kalkmasıyla tavan yapıyor.Taksicinin hostelimi bir türlü bulumaması nedeniyle yaptığım artı 2 Saatlik bir şehir turu hem heyecanlı hemde yararlı oldu.Saat 3.30 da sağ salim taksiden inmenin mutluluğuyla Hostelime girdim.14 kişilik oda için 11 Euro ya anlaştığım hostelde 6 kişlik odada 2 kişi kalarak şanslı bir başlangıç yaptım.

           Sabah kalktığımda ilk işim Kızıl Meydan'a gitmek.Hostelimin meydana 2 metro durağı ileride olması büyük avantaj.Metro demişken Moskova Metrosu'ndan bahsetmemek haksızlık olur.İnşaatı 1931 yılında Josef Stalin tarafından başlatılan Metro New York , Paris ve Londra Metroları'yla karşılaştırılsada iç mimari ,dekorasyon bakımından dünyanın en güzel metrosu olduğu herkes tarafından kabul edilmekte.Ayrıca dünyanın en  çok yolcu taşıyan metrosu olan Moskova Metrosu hergün 182 istasyondan 9.2 milyon insanı taşımakta.

           Tarihte birçok idama ,mitinge , geçit törenine, gösteriye sahne olan Kızıl Meydan'dayım.Bana göre Rusya'nın kalbi diyebileceğim meydan 15.yy.da Kremlinin duvarları tamamlandıktan sonra yapılmış.Moskova'yı Rusya'nın belli başlı kentlerine bağlayan meydanda Moskova'nın ilk halk kütüphanesi ve üniversitesi kurulmuş.Meydanda bulunan en önemli eser ise Saint Basil Katedralidir.1555-1561 yılları arasında  Kazan Hanedanı'na karşı kazanılan zaferi kutlamak amacıyla Korkunç İvan tarafından yaptırılan bu katedralin soğan şeklindeki 8 kubbesi 8 ayrı zaferi simgelemekte.İtalyan bir mimarın tasarımı olduğu , daha sonra yapıyı tekrar etmemesi için Korkunç  İvan tarafından kör edildiği rivayet ediliyor.Kremlin Sarayı'yla karıştırılması en yaygın yanılgıdır.Katedral 250 Ruble karşılığında gezilebiliyor.Bende buraya kadar gelmişken Katedrali gezmemek olmaz içeri giriyorum.İçerisi dışarı kadar muhteşem olmasada görülmeye değer.

           Kızıl Meydan'ın yanındaki G.U.M. AVM ise görülmesi gereken bir yer.Neredeyse bütün ünlü markaların bulunduğu Kompleks 1893 yılında hizmete açılmış.Cam tavanlı olması dikkat çekici bir ayrıntı.Kızıl Meydan'da ve çevresinde geçirdiğim güzel zamanın ardından Ünlü müzik grubu Scorpions'un ''Wind of the change'' şarkısından kulağımda yer etmiş olan Gorky Park'a gidiyorum.Çimlere uzanıp biramı yudumlarken paten kayan , bisiklete binen gençleri izliyorum.Elele kolkola çiftler geçiyor önümden, banklarda öpüşen sevgililer renklendiriyor parkı.Biramı yudumlarken, kulağımda 'I follow the Moskva Down to Gorky Park listening to the wind of change'' sözleri.




          İkinci günümde ilk durağım Puşkin Müzesi 30 odadan oluşan müzede Truva Hazinelerini, İtalyan Heykellerini , Yunan Tapınaklarını , Eski Mısır Sanat eserlerini hatta mumyalarını görmek mümkün.Giriş ücreti 400 Ruble yani 22 , 23 Lira.Kamboçya'da Angkor Wat'ta gördüğüm kafasız heykellerden sonra başka medeniyetlere ait sergileyen tüm ülkelerin Müzelerini bir utanç abidesi olarak görüyorum.Kafamda bu eserlerin nasıl buraya geldiğiyle ilgili soru işaretleriyle Müzeden ayrılıyorum.Müzenin çapraz karşısında bulunan Kurtarıcı İsa Kilisesi'ne gidiyorum.Klasik kubbeli bu Rus Kilisesi'ne şort giydiğim için alınmasamda çok umrumda değil.Bu bölgeye gitmek isteyenler için metro durağının adı : Kropotkinskaya

         Sonraki durağım Novadeviçi Mezarlığı.Devlet e hizmet etmiş insanların ,sanatçıların , kabirlerinin bulunduğu bu mezarlığa gidiş amacım Nazım Hikmet'in Kabrini ziyaret etmek.Turistik açıdan Moskova'nın görülmesi gerekenler sıralamasında 3. sırada yer alan bu mezarlıkta her kabrin başında orada yatan kişiyi betimleyen bir heykel bulunuyor.Mezarlığın girişinde ünlü kişilerin bir listesi var herbirine numara verilmiş ayrıca kabrin bulunduğu yeri gösteren bir kroki mevcut.Nazım Hikmet'in numarası 175 , girişte sol baştan 2. yola girip yaklaşık 50 metre yürüdükten sonra solda yolun kenarında bulunuyor.Nazım'ın kabrinin önündeki küçük taşın üzerinde son eşi ve büyük aşkı Vera Tulyokova'nın ismi yazıyor.Nazım
'ın Yanında yer olmadığından yakılarak külleri buraya gömülmüş.


            Kabir ziyaretinin ardından 2.Dünya savaşı Zaferi anısına yapılmış olan Park Pobedi'ye gidiyorum.Havra, cami ve kilisenin bulunduğu park bir hayli büyük ve içinde çok büyük bir havuz bulunuyor.Parkın başında bulunan dikilitaşın önünde Şehrin Koruyucusu Aziz George atın üstünde ejderhanın kafasını vücudundan ayırmış olarak tasvir edilmiş.Ejderha Nazileri temsil ediyor.


            Eski Arbat ve Yeni Arbat olarak iki caddeden oluşan Arbat Bölgesine gidiyorum.Eski Arbat'ın başından yürümeye başlıyorum.Çok sakin bir yer fazla ilgimi çekmiyor.Üst cadde ise Yeni Arbat burası daha lüks mekanlara sahip Alışveriş yapmak ve kafelerde oturmak için ideal bir yer.Eski Arbat'ta Efes birasının ve nargilenin olduğu kafede oturup zaman geçiriyorum.




             3.günümde Lenin'in mumyasını görmek için Kızıl Meydan'a gidiyorum.Maalesef 27 Haziran'a kadar kapalı olduğu için Lenin'i göremiyorum.Kızıl Meydan ve çevresinde geçirdiğim günün ardından Moskova'nın ünlü caddelerinden biri olan Tverskaya'dayım.Çeşitli eğlence mekanlarının da bulunduğu cadde üzerinde alışveriş için birçok mağaza mevcut.




             Akşam maç izlemek üzere hostelime dönüyorum.Sırbistan'dan arabayla Moskova'ya gelen Sırplarla maç izledikten sonra bira eşliğinde gece 3'e kadar süren güzel muhabbet ediyoruz.Çok sıcak insanlar.Sabah erkenden Kalkıp uçağa yetişmem gerekiyor.Havaalanına gitmek için önce Domodedovoskya Metro durağına gidip istasyonun önünden kalkan minibüslerle havaalanına ulaşıyorum.Çıkış yaparken herkesin ayakkabılarını çıkarttırıp röntgenini çekmeleri hiç hoş olmasada, güzel bir gezi yapmanın mutluluğuyla uçağa biniyorum.
       

26 Ağustos 2011 Cuma

BANGKOK

      Siem Reap'tan yaklaşık 1.30 saat süren taksi yolculuğumuzun ardından Poipet'teki Aranya Sınır Kapısı'na ulaşıyoruz.Çıkış işlemlerimizin ardından yürüyerek Tayland sınır kapısına geliyoruz ve Tayland'a ilk adımımızı atmış oluyoruz.Hemen çıkışta bekleyen otobüs firmalarının bir elemanı bize yardımcı oluyor.Kısa bir bekleyişin ardından bizi Bangkok'a götürecek olan 10 kişilik minibüse biniyoruz.Yaklaşık 4 saat süren fazlaca hoplamalı zıplamalı , gördüğüm en kötü otoyolda gecirdiğimiz yolculuğu Bangkok'ta noktalıyoruz.Hostelimize gitmek için ilk bulduğumuz tuk tukçuyla 80 bahta anlaşıyoruz.Tuktukçunun anlaşmalı olduğu turizm bürosuna uğramamız gezimizin Bangkok'tan sonra ki kısmını planlamız için faydalı oluyor.Buradan Phuket için uçak bileti alıyoruz ve Phuket'te ucuz ve güzel bir otel ayarlıyoruz.Ayrıca bizi Bangkok'taki hostelimizden alıp Pattaya 'ya götürecek minibüsü de buradan ayarlayarak gezimizin geri kalan kısmıyla ilgili belirsizliklere son vermiş oluyoruz.

       Karmaşa-Keşmekeş-Fakirlik-Zenginlik-Çeşitlilik-Egzotik-Görkem-Sukunet-Huzur-Güven-Güvesizlik herşeyi bir arada görebileceğimiz bir şehir Bangkok.1782 yılında Kral 1nci Rama tarafından kurulan şehrin resmi ismi oldukça uzun: “Krugthep mahanakhon bowon rattanakosin mahintara ayuthaya mahadilok popnopparat ratchatbani burirom udomratchaniwet mahasathan amonpiman avatansathir sakkathatitya visnukamprasit”.Kısaca “Krung Thep “ yani “City of Angels” Melekler Şehri diyorlar.Chao Phraya nehrinin iki yakası üzeri kurulu.Nehrin doğu yakasında Çinliler ve Hintlilerin yaşadığı bölgeler ve Grand Palace (Kraliyet Sarayı) bulunmakta bu bölge Eski Bangkok olarak adlandırılıyor.     İlk günümüzde akşamüstü dışarıya çıkabiliyoruz. Bu akşamki kısıtlı zamanımızı MBK denilen alışveriş merkezini gezerek değerlendirmek istiyoruz. Bizim fiyatlara göre ucuz ama çokta kaliteli olmayan alışveriş merkezindeki yüzlerce dükkanda birbirinin aynısı olan yüzlerce şey var.Burayı gezmek için en az yarım gün ayrımak gerekiyor.İlk akşamımızı böyle tamamlıyoruz.

                                      


      Bangkok'ta turist nufus oldukça fazla, bu durum takisici, tuktukçu ve turizm sektöründe çalışanları olumsuz hareketler yapmaya itebiliyor.Tuktukçulara sponsor olan bir çok işyeri var.Normal de tuktukçular 130 Baht istiyor fakat bu işyerlerine uğradığınız takdirde 80 Bahta tuktuku kullanabiliyorsunuz.Taksiciler genelde gidecekleri yer için sabit ücret istiyorlar bu da genelde 200-400 baht arası siz bunu pazarlıkla 100 bahta indirebilirsiniz.Taksimetre açtırdığınız taktirde ödeyeceğiniz rakam 70-80 baht civarında.Yine taksicilerin de anlaşmalı olduğu işyerleri var bunlara uğramakta sizin için indirim ,taksici ve tuktukçu içinse benzin sağlıyor.''Ne güzel işte'' diyebilirsiniz.15 dakikalık yolu 2 saatte gidebileceğiniz bir trafik yoğunluğunda bir de başka bir yere uğramanın size kaybettirebileceği zamanı düşündüğünüz de zamanı kısıtlı olan birisi için pek akıllıca sayılmaz.Ayrıca taksici ve tuktukçular sizi anlaşmalı olduğu yerlere yakın yerlere yönlendirerek planınızı bozabilirler.Ben metroyu ve nehir ulaşımını tavsiye ediyorum.Hem çok daha ucuz, çok daha konforlu çok daha hızlı bir şekilde istediğiniz yere ulaşabilirsiniz.





      İkinci günümüze nehir turuyla başlıyoruz.Nehir eski şehir denilen bölgenin tam ortasından akması nedeniyle nehir turu boyunca bu bölgedeki kirlilik ve sefaleti çok yakından görebiliyoruz.Bu tur sayesinde şehrin geçmişiyle ilgili izlenime sahip oluyoruz. Bize Tonle Sap Nehir gezisinden sonra olsa gerek  çokta heyecan vermeyen turumuza Yılan Çiftliği denilen küçük bir çiftlikte ara veriyoruz.Kobra ve pitonlarla yapılan 15 dakikalık biraz ürkütücü ve heyecan verici gösterinin ardından dönüşe geçiyor ve turumuzu sonlandırıyoruz.Gitmeden önce yaptığım araştırmalarda mutlaka nehir gezisi yapılması gerektiği söyleniyordu.Bence nehir gezisini turla yapmayın.Nehirde ulaşımı sağlayan vapurların ilk durağından binin son durağında inin bunun için 15-20 Baht ödeyin.Hem halkın içinde olun.Hemde turlara yüksek bedeller ödemeyin.




      Nehir turunun ardından içerisinde 5 ton 18 ayar som altından yapılmış ''Oturan Buda''nın bulunduğu Wat Traimit ''Altın Buda'' tapınağına gidiyoruz.1955 yılında liman genişletme çalışmaları sırasında bulunan, çevresi toprak kaplanmış heykel, basit bir heykel olarak görülerek depoya kaldırılmış.Nakil çalışmaları esnasında vinçten kayarak düşen heykelin kaplaması kırılınca som altından yapıldığı farkedilmiş.Yapılan araştırmalar neticesinde 13. yüzyılda Sokhutai döneminde yapıldığı anlaşılan heykelin o dönemde düşman olan Burmalılar'dan saklanmak amacıyla toprak kaplandığı tahmin edilmekte.Benim şahsi görüşüme göre bu heykelin hikayesi Budizmin ana düşüncesini tam olarak açıklamakta.Aslında hepimizin çevresi toprakla kaplanmış durumda.Burada toprak; sosyal faktörler, yetiştirildiğimiz şartlar, geçmişte aldığımız yaralar bize ait olmayan düşünceler ve buna benzer içimizdeki asıl benliği engelleyen tüm faktörleri temsil ediyor.Bazen yaşadığımız bir eylem içimizdeki gerçek hazineyi keşfetmemizi sağlayabiliyor.Yada onu hiç keşfedemeden dünyadan göçüp gidiyoruz.Bu yüzden ben budistlerin her ne kadar düşmandan korunmak adına yapmış olsalarda bu inanışı göz önünde bulunduklarını veya bundan etkilenerek heykeli toprakla kapladıklarını düşünüyorum.




        Altın Buda'dan sonraki durağımız 46 metre uzunluğunda 15 metre yüksekliğinde ki ''Yatan Buda''nın (Reclining Budha) bulunduğu Wat Po yani Po tapınağı.Tapınak 16. yuzyıl başlarında inşa edilmiş.Ayrıca Tayland'ın ilk üniversitesi olma özelliğini de taşıyan tapınak Tay masajının yayıldığı yer olarak biliniyor.Yatan Buda heykeli Budha'nın nirvanaya ermiş halini temsil etmekte.İçerisinde birçok heykelin , resmin bulunduğu tapınak mutlaka görülmesi gereken çok renkli bir yer.Buraya gelmişken Yatan Budanın hemen arkasındaki masaya 20 Baht koyun orada duran 20 Baht karşılığı bozuk paralardan alın.Bu bozuk paraları Budanın arkasında duran yaklaşık 50 adet bakır çanağın içine tek tek atarak ve dilek dileyerek ilerleyin bu gerçekten keyifli.O kadar çok dileme hakkınız var ki artık aklınıza birşey gelmeyip en baştaki dileklerinize dönene kadar dileyebilirsiniz.




     Buradan tüm Bangkok'u yukarıdan görebileceğimiz bol merdivenle çıkılan tapınağa gidiyoruz.Güzel manzarayı izleyip biraz dinlendikten sonra bugün ki turistik gezimizi sonlandırıp kendimizi Bangkok Sokaklarına ve caddelerine atıyoruz.Cadde kenarına kurulan gece pazarlarını dolaşıyoruz.Buralarda çok ucuz şeyler bulmak mümkün.Birşey almasakta buralarda gezmek çok keyifli.İlgimi çeken diğer konuysa heryerde yemek yeniyor olması.İnsanların genelde dışarıda yemek yediğini biliyordum ama bu kadarını da beklemiyordum.Her yerde yemek yiyebileceğimiz yerler mevcut.Herkes yemekle meşgul sanki biri kalkıyor diğeri oturuyor gibi geliyor bana.Haliyle sokaklarda da ağır bir yemek ve köri kokusuna da alışmak gerekiyor.  
 

BANGKOK II

      
       Bangkok'taki üçüncü gün planımız Çiçek pazarı ve Grand Palace (Kraliyet Sarayı).İlk durağımız çiçek pazarı.Nehir de çalışan vapurlarla gittiğimiz çiçek pazarı beklediğimizden büyük bir yer.Çiçeklerden yapılmış çeşitli kolyeleri ,takıları görebileceğimiz Bangkok'un en güzel kokan yeri.
     


  
       Küçük ve keyifli bir Çiçek pazarı turunun ardından rotayı Kraliyet Sarayı'na çeviriyoruz.Buraya gelirken uzun pantolon giymemiz gerektiğini bildiğimizden tedbirimizi alarak uzun pantolonlarımızı giydik.Sarayın önünde turistlerin bacaklarını örtmesi için örtü satan satıcı amcalara bulaşmadan saraya girdik.1782 yılında başkentin Bangkok'a taşınmasıyla inşa edilmiş içinde yüzden fazla kompleksin bulunduğu saray ,dinin ve Krallığın simgesi olarak hala gücünü korumakta. Bana çok fantastik , iyi bir hayal gücünün ürünü, çok sevimli bir yer olarak geldi.Saraya girdiğim andan itibaren kendimi Disneyland'in uzakdoğu versiyonunda gibi hissettim.İçerisinde yüzlerce heykelin anıtın bulunduğu saray içerisinde kral yaşamasa da hala taç giyme töreni ,kraliyet ailesine ait cenaze törenleri gibi kraliyet ritüellerine ev sahipliği yapmakta..Dış, orta ve iç alan olmak üzere üç ana bölümden oluşan sarayın iç alanı hariç diğer kısımları ziyarete açık.Sarayın en önemli bölümü, Bangkok'un da en önemli tapınağı sayılan Wat Phra Kaew. 66 cm. büyüklüğünde zümrüt buda heykelinin bulunduğu tapınak ,Tay sanatının ve inceliğinin tüm ögelerini barındırıyor.Fotograf cekmenin yasak olduğu tapınağın tam ortasında bir hayli yüksek bir yerde duran zümrüt buda heykeli gerçekten göz alıcı ve zarif bir görünüme sahip.Bu saray mutlaka görülmesi gereken , hatta görülmemişse Bangkok görülmemiştir diyebileceğim çok etkileyici bir yer.




PATTAYA

took a trip to thailand,

land of million smiles
made a stop in bangkok, so easy so nice,
it’s too far for phuket, with my money pocket….
i’ll go to pattayaaaaaa
pattaya pattaya
phuuying love you mak mak
go tony, hollywood, marine bar disco,
get excited at x-zite, welcome in buffalo,
when it’s raining phuket, it’s more fun when you ….
get the night in pattayaaaaaaa
pattaya pattaya
phuuying love you mak mak
we should too have some suntan on the site,
spend the day on the beach, the night is the night,
handsome men very chique, i like you very big,

sexy man pattayaaaaaaa
pattaya pattaya
pattaya pattaya
phuuying love you mak mak

go tony, hollywood, marine bar disco,
get excited at x-zite, welcome in buffalo,
handsome men very chique, i like you very big,

sexy man pattayaaaaaaa
pattaya pattaya
phuuying love you mak mak
pattaya pattaya
phuuying love you mak mak
mr sexy man pattaya
sexy man pattaya
pattaya pattaya

:))

PHUKET

        Bangkok Airways'le Pattaya 'ya bir saat uzaklıktaki havaalanından Phuket'e uçuyoruz.1.5 saatlik yolculuğun ardından Phuketteyiz.Bangkok'taki turizm bürosundan çok ucuza ayarladığımız otelimiz Patong Beach'te.Gayet kaliteli bir otele geliyoruz.Sezon itibarıyla fiyatlar oldukça düşük.İlk günümüzde hava kapalı ve yağmurlu kalan 3 günümüzü çok güzel havada geçiriyoruz.







       Phuket bu dönemlerde çok sakin dinlenmek için ideal bir yer.Deniz ürünleri bakımından adeta bir cennet çokta ucuz.Patong'ta cadde üzerinde olmayan ara sokaklarda bulunan yerleri de tercih edebilirsiniz lezzet bakımından daha lüks yerlerden hiçbir eksikleri yok sunum bakımından da gayet başarılılar.Buradan bişey alacaksanız 1000 liralık birşeye 200 teklif edin o normal fiyatıdır merak etmeyin.Phuket'ten günü birlik olarak gidebilecek ada turları mevcut.Buranın en ünlü adaları Phi Phi Lay, Phi Phi Koh,James Bond adaları 7 adayı bir günde gezdiren turlar mevcut. Biz sabah 7 de kalkmak istemediğimizden turlara katılmadık.Phuket'teki günlerimizi öğlene kadar uyuyarak öğleden sonra denize girerek, (deniz burada ağız alışkanlığı tabi okyanus demekte kulağıma hoş gelmedi) akşam üstleri Tay arkadaşlarla plaj futbolu oynayarak, akşam yemeklerimizi deniz ürünleri yiyebileceğimiz yerlerde oldukça uzun tutarak ve akşamları eğlenerek geçirdik.Adım başı masaj salonun bulunduğu caddelerde de masaj yaptırmayı da ihmal etmedik tabi.Phuket'in sıcak ,samimi dost insanıyla iyi diyaloglar kurduk bir çok insan tanıdık.Biz Phuketi çok sevdik.


             


                Bu kadar şeyin ardından genel bir değerlendirme yapmak istiyorum.Uzakdoğuyla ilgili çok fazla bilgi sahibi olmadan önyargısızca çıktığım gezimden yeterince bilgi edinerek ve kendi adıma eleştiriler yaparak döndüm.Öncelikle batıya dönük insanlar yetiştirme adına izlenen ülke politikalarının ve popüler kültürün aslında dünyanın diğer yüzünü görmemizi engellediğini yada dünyayı sadece batıdan ibaret sanmamızı sağladığını düşünüyorum.Bir parçayı inkar eden bütünü inkar etmiş olur sözü burada tam olarak ne demek istediğimi gayet anlatan bir söz.Dünyayı tam olarak okuyabilmemiz , farklı bakış acılarına sahip olabilememiz , opsiyonel düşünebilmemiz adına doğuyu daha iyi tanımamız gerektiğine inanıyorum.En azından bizim gözümüzde hakettikleri değeri göstermediğimize inanıyorum.Batı'yı beğenen örnek almamız gereken çok şey olduğuna inanan biriyim.Ama 1000'li yılların başında Avrupa'nın ortaçağın karanlık yüzünü yaşadığı dönemlerde , haritada bulunduğumuz yerin sağ tarafında müthiş medeniyetler kurmuş ,insani değerlere çok önem vermiş bu medeniyetlere değer vermeyişimiz , görmezden gelişimiz bence büyük kayıp.Batı her ne kadar fiziksel olarak bize örnek model olabilecek ögeleri içinde barındırıyor olsada herşeye sahipken bir türlü mutlu olamayan , birbirine tahammülünün ,saygısının ve hoşgörüsünün yeterince olmadığını düşündüğüm huzursuz toplumumuzun ilacının ve gereksinimlerinin uzakdoğu kültüründe yattığını düşünüyorum.

24 Ağustos 2011 Çarşamba

SIEM REAP II

        Üç günlük yorgunluğun da etkisiyle girdiğimiz yataktan ancak ertesi gün saat 10 da çıkabiliyoruz.Bugün ki planımız Kampong Luong yani yüzen köylere gitmek.Tonle Sap nehri üzeri ve cevresinde yaklaşık 1 milyon insan yaşamakta.Burada ki insanların besin kaynağı 160 km. uzunluğunda ve 36 km. genişliğindeki nehrin kendisi.Yağmur döneminde Mekong gölüyle birleşen nehrin her km2 sinde 10 ton balık yakalamak mümkün.Bu yüzden buradaki insanlar karaya çıkmaya gereksinim duymuyorlar ve beş adet yüzen köyden oluşan Kompong Luong ta nehrin üzerinde yaşıyorlar.

            Yarım saat süren köylerdeki yaşamı uzaktan da olsa görebildiğimiz keyifli bir tuk tuk yolculuğunun ardından Kompong Luong bölgesine gireceğimiz kapıya ulaşıyoruz 5 dakikalık mesafedeki teknelerin bulunduğu bölgeye geliyoruz.Burada kapıda aldığımız biletimize dahil olan tekneyle nehirde ilerlemeye başlıyoruz.Son derece sempatik neşeli kaptanımız da bizim için ayrı bir neşe kaynağı.


         Tonle Sap Nehrinde yaptığımız son derece heyecan verici yarım saatlik bir yolculuğun ardından yüzen köye ulaşıyoruz.Sanki gizli bir hazineye ulaşmış ,yeni bir kıta keşfetmiş gibi hissediyorum kendimi.İnsanların bizi görüp coşkuyla el sallamaları, bize sevgilerini göstermeleri bizim onlara karşı duyduğumuz sevgi dolu anları ifade edebileceğimi sanmıyorum.Budha'sı ve Nehirlerinden başka hiçbirşeyleri olmayan insanların yüzlerindeki sevinci , mutluluğu , neşeyi, coşkuyu görmek insanoğlunun hayat mücadelesi içinde her şart ve ortam da mutlu olabileceğini ve asıl olanın mutluluk olduğunu gösteren büyük ve anlamlı bir hayat dersi benim için.İnsan her yerde insan , insan heryerde bu evrenin huzuru , mutluluğu, hayatın anlamı ve özü.Teknolojik ve ekonomik açıdan her ne kadar geri de kalmış olsalarda insani değerler açısından yüzlerce yıl ilerde olduklarını düşünüyorum.Bu keyifli, ilginç heyecanlı biraz macera dolu gezimizi yine nehir üzerinde kurulmuş olan lokantada biralarımızı yudumlayarak noktalıyoruz.Dönüşte kaptanımızın ''Ben yemek yiyeceğim tekneyi sen kullan'' deyip arka tarafa gitmesi hem bizim için ayrı bir heyecan ve keyif hemde çok güzel bir anı oluyor.

      Büyülenmiş, etkilenmiş , kendimizden geçmiş şekilde çıktığımız Kompong Luong gezimizden sonra tapınaklar bölgesinin ikinci bölümünü tamamlamak için Angkor bölgesine doğru yola çıkıyoruz.Şiddetli yağmur ve rüzgarın da eşlik ettiği gezimizi küçüklü büyüklü ormanın derinliklerinde , doğayla bütünleşmiş, doğanın bir parçası olmuş , sanki o topraktan çıkmış gibi görünen tapınakları gezerek noktalıyoruz.



      Akşam yemeğinin ardından Old Bazaar ve Pub Street te küçük bir gezinti yaptıktan sonra kişi başı 20 dolara anlaştığımız taksiciyle Bangkok'a gitmek için sabah saat 8 de buluşmak üzere sözleşip otelimize dönüyoruz.



SIEM REAP


       
         Uçakla üzerinden geçerken yüzünde yokluğu okuduğumuz Siem Reap'ın Küçük havaalanına indiğimizde bizi koyu renkli , küçük sevimli ,sıcak yüzleriyle karşılayan insanlara hemen sempati duyuyoruz.Çok önemli bir tarihe sahip olan bu insanların yakın tarihi büyük acılarla dolu.Vietnam Savaşı'nda kuzeyin yanında yer alan Kamboçya Amerikan bombalarından nasibini alır.Bu durum küçük komünist bir grup olan Kızıl Khmerler'in halkın desteğini kazanmasına neden olur.Kızıl Khmerler Başkent Phnom Penh 'e girdiğinde herkes artık savaşın bittiğini düşünür.Ama asıl acı ve şiddet bundan sonra başlar.Kendisi de tarımla uğraşan bir aileden gelen ,Fransa da eğitim almış olan Kızıl Khmerlerin başındaki Pol Pot askerlerden de aldığı destekle başa geçer ve tarihin en önemli soykırımlarından birini gerçekleştirir.Tarım toplumu oluşturup dünyayı sıfır noktasına geri çekmek gibi aptalca bir amaca sahip olan bu cani, okuma yazma bilen herkesi ve bunların çocuklarını katleder hatta gözlük takanları da okuma yazma biliyordur gerekçesiyle öldürür.Diğer insanları da ülkenin çeşitli yerlerinde ki tarlalara sürer.2 milyon insanın ölümüne neden olan ve dünyanın gördüğü en büyük acılardan olan bu zulmün resimleri ve anıları Başkent Phnom Penh de sergilenmekte.




        Havaalanın dışında bulduğumuz tuk tukçu Kim'le şehre gitme karşılığında 5 dolara ,ayrıca tüm gün şehri gezmek için 12 dolara anlaşıyoruz. Bu arada Kim gerçekten çok önemli bir insan benim gözümde karakteri ve yaptıklarıyla.Ailesine bakmasının yanında ülkesinin çocuklarına gönüllü olarak ingilizce öğreten bir kurumun da kurucusu destekçisi herşeyi.Bu yüzden Kim bizim gönlümüz de misafirperverliği , iyilikseverliği, sıcakkanlılığı ve samimiyetiyle oldugu kadar yaptıkları ve yapmak istedikleriyle de gerçekten önemli bir yer edindi.Ben şunu biliyorum şuan Kamboçya da iyi bir arkadaşım var ve ben ona hedeflerine ulaşması konusunda yardımcı olmak için elimden geldiğince yardım etmek istiyorum.Yolda Kim'in önerisi üzerine arkadaşının oteline gitmeye karar veriyoruz.Günlüğü 15 dolara anlaştığımız otele kişi başı 15 dolar ödeyeceğimizi düşünürken aslında 2 kişinin yada odanın 15 dolar olması bizim için sürpriz oldu.




        İlk gün otelimize yerleşip duşumuzu alıp biraz dinlendikten sonra Siem Reap şehrinin yaklaşık 9 km. uzaklıkta bulunan Angkor bölgesine gitmek üzere yola çıkıyoruz.Önce tapınaklar bölgesinin girişinde bulunan gişeden 40 dolara 3 günlük gezi biletimizi alıyoruz.



             İlk durağımız buradaki tapınakların en ihtişamlısı ve en önemlisi olan Angkor Wat.Uzun zamandır beni hiçbir şey böylesine şaşırtıp kendisine hayran bırakmamıştı.Bu yapının 12. yüzyılda inşa edilmiş olması ayrı bir hayranlık ve şaşkınlık nedeni.Avrupa henüz ortaçağ karanlığında sürüklenirken ,Rönasansa yüzlerce yıl kala inşa edilmiş muhteşem bir sanat eseri.Kral II.Suryavarman adına yapılan bu tapınak Khmer mimarisinin ,zerafetinin ,medeniyetinin en önemli temsilcisi.Hindu tapınağı olarak inşa edilmiş olan tapınak daha sonra budist tapınağına dönüştürülmüş.Kubbeleri Hinduizm de tanrıların yaşadığına inanılan Meru Dağı'nı sembolize eder.''İnsan beyninin bugüne kadar tasarladığı en görkemli ve en uyumlu yapıt''olarak nitelendirilen tapınağın, Kamboçya bayrağının üzerinde betimlenmiş olması da Khmerler için ne kadar önemli bir yeri olduğunun da göstergesidir.


        Adeta büyülenmiş olarak çıktığımız Angkor wat gezimizden sonraki durağımız Bayon Tapınağı.Angkor Thom şehrinin tam ortasında bulunan tapınak cenneti temsil eder.Kral VIII. Jayavarman tarafından inşa ettirilen Tapınak Angkor Wat'ın aksine barok usulune uygun olarak inşa edilmiş.216 tane gülen yüzün bulunduğu tapınakta 4 yüz, bağışlanmayı,basitliği ,merhameti ve eşitliği temsil eder.Tapınakla hala çözülemeyen bir çok sır bulunmaktadır.Bu ve buna benzer büyüklü küçüklü 100 den fazla tapınagın bulundugu Angkor bölgesindeki iki günlük gezimizin ilk gününü tamamlayarak otelimize dönüyoruz.